14 Nisan 2012 Cumartesi

DİKEN ve İĞNE

Mecnun bir fırsatını buldu, Leyla ile baş başa kaldı. Leyla da ondan bir dilekte bulundu:

“-Ey âşık! Neyin varsa getir!..”
“-A Ay yüzlü!..Senin aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan, ne geceleri gözümde uyku. Aşkın aklımı yağmaladıktan sonra her şeyim birer birer gitti. Şimdi sahip olduğum tek şey yaralı bir kuşa dönmüş canım. Senden bir emir bekliyorum. Ver dersen hemencecik vereyim.”
Leyla güldü bu sohbete. Sonra sitem etti:
“-A Yiğit!..Ben senden bunu ne vakit istersem alırım, başka neyin var?!..
Bu söz üzerine Mecnun biraz düşündü, bakındı, arandı. Sonra birden hatırlamış gibi partal giysilerinin eprimiş yakasından çıkardığı bir iğneyi Leyla’ya sundu:
“-Vallahi varlık âleminde malik olduğum tek şey işte bu. Bundan başka hiçbir nesneye sahip değilim. Bunu taşımamın sebebi ise yine sensin a gönlümü alan!..Çölde, ovada, dağda, kırda senin hayalini izlerken çok düşüyorum; dikenler ayağıma batıyor. Bu iğne onları ayağımdan çıkarmak için.”
“İŞTE BENde tam da ONU arıyordum… Aşkta gerçek isen, bu iğne sana nasıl layık oluyor, a perişan aşık!..Bencileyin bir güzelin peşindeyken ayağına diken batsa o dikeni çıkarmak doğru olur mu? Eğer o dikeni çıkarırsan seninkine vefa derler mi? GÜL DİKENİ, bir gül elde etmek için her yıl dikenlere sabrediyor da SEN gülfidanından da aşağı mısın ki ayağından bir dikene sabredemiyor, onu iğneyle çıkarıyorsun? Leyla’nın aşkıyla ayağına batan diken, onun başkalarına armağan edeceği yüzlerce gül demetinden daha değerli değil mi yoksa?”

Alıntı:” Katre-i matem”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder